Hukuk devleti ilkesi, idarenin hukuka bağlılığını ve idari faaliyetlerin hukuk kuralları çerçevesinde yürütülmesini zorunlu kıldığı için, idarenin ve idari faaliyetlerin denetlenmesi zorunludur.
İdareyi ve idari faaliyetleri düzenleyen hukuk kuralları, bireyler arasındaki ilişkilere uygulanan özel hukuk kuralları olabileceği gibi, özel hukuktan tamamen farklı ve idareye özgü hukuk kuralları da olabilir. Bir başka deyişle, idarenin faaliyetlerinin hukuk kurallarınca nasıl denetleneceği ve düzenleneceğini konu alan hukuk dalıdır. Bireylerin ilişkilerini düzenleyen hukuktan tamamen bağımsız bir hukuk dalı olup, bu alana giren uyuşmazlıklarda adli yargı sistemi dışında kalan farklı yargı mercileri tarafından ve farklı yargılama usulleri izlenerek uyuşmazlıklar çözüme kavuşturulmaktadır.
İdarenin yaptığı herhangi bir eylem veya işlemin hukuka aykırı olmasından veya idarenin yaptığı bir işlem veya eylemden dolayı hakkı muhtel olanlar idare mahkemelerinde şu davaları açabilirler;
İdari bir işlemin yetki, şekil, sebep, konu ve maksat unsurlarından birisinin hukuka aykırı olması halinde, yapılan işlemin iptal edilmesi için idare mahkemelerinde iptal davası açılabilir. İptal davası 60 gün içerisinde açılmalıdır. Ancak ilgili, dava yoluna gitmeden önce idareye başvurarak işlemin iptalini talep edebilir. Bu durumda dava açma süresi iptal talebinin reddine ilişkin kararın ilgiliye tebliğinden itibaren başlar. Şayet idare ilgilinin bu talebine cevap vermezse, talebi izleyen 60. gün iptal talebi reddedilmiş sayılır ve 60 günlük dava açma süresi bu tarihten itibaren başlar.
İdarenin herhangi bir eyleminden veya işleminden dolayı kişisel menfaatleri zarara uğrayan kişiler, idare mahkemelerinde tam yargı davası açabilirler. Tam yargı davasının açılabilmesi için kişisel zarar uğramış olmak gerekir. Yani tam yargı davaları şahsi davalardandır. Tam yargı davasının, olayın öğrenilmesinden itibaren 60 gün içinde, zararın ortaya çıkmasından itibaren 1 yıl içinde açılması gereklidir. Ancak eğer zarar işlemden doğmuşsa ve zarar, söz konusu işlemi uygulama kararı alınmasından değil de işlemin uygulanmasından dolayı ortaya çıkmışsa, kararın icrasını takip eden 60 gün içinde açılmalıdır. Şayet zarar, idarenin bir işleminden değil de bir eyleminden kaynaklanıyorsa, bireyin öncelikle idareye başvurarak zararın giderilmesini istemesi gerekir. Bireyin tazminat talebi reddedildiği takdirde ise tazminat talebinin reddine ilişkin ön kararın tebliğinden itibaren 60 gün içinde tam yargı davası açılmalıdır.
Genel Hizmetlerin Yürütülmesi için Yapılan Sözleşmelerden Doğan Uyuşmazlıklara İlişkin Davalar
Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmeden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar
Vergi hukuku da yine idare hukuku içinde yer alır. Kamu hizmetlerinin yerine getirilmesi nedeniyle yapılan kamu harcamaları zorunlu olarak kamu finansmanını gerektirir. Devlet bir yandan harcama yaparken, aynı zamanda bu harcamaların karşılığı olan finansmanı sağlamak zorundadır. devlet, genel anlamda kamu finansmanını çeşitli gelirlerden sağlar. Bu gelirlerden bazıları zora dayanan, bazıları gönüllü değişimlerle sağlanan gelirlerdir.
Gelir hukuku, ya da gerçek anlamıyla vergi hukuku; devletle bireyler arasında vergilendirmeden doğan ilişkinin niteliklerini, özelliklerini, doğuş ve ortadan kalkışını düzenleyen, hükümlere bağlayan maddi ve şekli kuralların soyut bir bütünüdür. Daha geniş kapsamıyla vergi hukuku, devletin kamu gücüne dayanarak elde ettiği tüm kamu gelirlerini içermek üzere kullanılır. Böylece vergilerin yanında, resim, harç ve şerefiye gibi kamu gücüne, cebre dayanan diğer kamu gelirleri de vergi hukuku içinde yer alır. Özetle vergi hukuku, devletle kişiler arasındaki vergi ilişkilerinden doğan hak ve ödevleri düzenleyen hukuk dalıdır.
İdari yargı yetkisi, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır. İdari mahkemeler; yerindelik denetimi yapamazlar, yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idari eylem ve işlem niteliğinde veya idarenin takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı veremezler.
İptal davalarında, kişisel hakları ihlal edilenlerce idarenin bir işleminin iptali talebi söz konusu iken, tam yargı davalarında idari bir işlemin veya eylemin ya da idari sözleşmenin yerine getirilmesi ya da getirilmemesi nedeniyle zarara uğrayanların bu zararlarının tazmini amacı vardır. Tam yargı davalarının, idare hukukuna özgü tazmin, telafi ve geri alma (istirdat) davaları ile vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlerle bunların cezalarına ilişkin davaları içine aldığı ileri sürülmektedir. Oysa tam yargı davası bugün sadece idarenin mali sorumluluğuna dayanan tazminat davalarından ibarettir. Ayrıca 2576 sayılı kanunun 13/6’da yer alan “Vergi Davası” da ayrı bir dava türü değildir.Bu genel çerçeve içinde vergi davalarının hangi dava türü olarak kabul edilmesi gerekir.
Doktrinde vergi davasının niteliğinin iptal davası, tam yargı davası ya da her iki kategorinin de dışında özel bir dava türü olduğu yolunda değişik görüşler vardır. Doktrinde hakim kanaat ise, vergi davalarında para ile ölçülebilen bir hakkın ihlalinin söz konusu olmasından dolayı bu davaların tam yargı davası niteliğinde olduğu şeklindedir.
Oysa ilgili düzenlemelere bakıldığında vergi davalarının, tam yargı davalarından ayrı olarak öngörülmüş olduğu ve tam yargı davaları deyiminin vergi davalarını içermediği görülmektedir.
Vergi davalarının iptal davası olduğu yönündeki görüş de hayli taraftar bulmaktadır. Çünkü vergi davasında genellikle vergi idaresinin belli bir işleminin kaldırılması, değiştirilmesi ya da düzeltilmesi talep edilir.
Başka bir görüşe göre ise, vergi davaları her iki kategori dışında, ayrı özel bir kategori olduğu görüşü de savunulmaktadır. Buna gerekçe olarak da, vergi yargılaması hukukuna ilişkin mevzuatta, “Vergi Uyuşmazlığı” veya “Vergi Davası” deyimlerine yer verilmiş olması gösterilmektedir.
Vergi davasının kural olarak iptal davası niteliği taşıdığı, duruma göre tam yargı davası şekline de bürünebileceği görüşü benimsenmektedir. Ancak vergi davalarında her zaman dava türünün kesin olarak tespit edilmesi kolay olmamaktadır. Bu itibarla, vergi idaresinin vergilendirmeye ilişkin faaliyeti bir idari işlem tesisi suretiyle olmuşsa, açılacak dava, esas olarak bir iptal davası niteliği taşır ve mahkemenin vereceği karar ya hukuka aykırı görülen idari işlemin iptali ya da davanın reddi yolunda olur.
Hazinece alınmış verginin iadesine yönelik davalar dışında, vergi idaresi idari bir eylemle ilgilileri zarara uğratmışsa,bu eylemden doğan zararların telafisi için açılacak davalarda tam yargı davası niteliğindedir. Ayrıca, vergi uyuşmazlıklarında istisnai olarak vergi mahkemesince bakılacak iki tam yargı davası kanunda ayrıca düzenlenmiştir. Bunlar, vergi mahkemesi kararlarını uygulamayan idare aleyhine açılacak tazminat davaları ile vergi dairesince kararın infazının geciktirilmesi nedeniyle kanunen öngörülen gecikme faizine ilişkin davalar olup bunlar ilk davaya bakan vergi mahkemesinde görülür.
Uygulamada, vergi mahkemelerinde açılan davalara vergi davaları denmektedir. Ne var ki “Vergi Davası” isimli yeni bir idari dava türü yaratılması gereksizdir. Vergi davaları terkin ve iptale yönelik ise iptal davaları hazineye geçen verginin geri verilmesini de içeriyorsa iptal davasıyla birlikte açılan tam yargı davası niteliğini taşır.
Vergi Mahkemelerinde dava konusu yapılabilecek vergiye ilişkin işlemler şunlardır;
gibi hususlar vergi davasına konu olabilir. Özetle, yetkili makamların vergiye ilişkin kesin ve yürütülmesi zorunlu olan bütün işlemleri vergi davasının konusu olabilir.
Vergi mahkemelerinde dava açabilmek için verginin tarh edilmiş olması, cezanın kesilmesi veya taktir ve tadilat komisyonu kararının ilgiliye tebliğ edilmiş olması, tevkif yoluyla alınan vergilerde ise istihkak sahiplerine ödemenin yapılmış veya ödemeyi yapan tarafından verginin kesilmiş olması gerektiğini unutmamak gerekir.
Vergi mahkemelerinde dava açma süresi 30 gündür. Bu süre;
yapıldığı tarihten itibaren işlemeye başlar.
Ancak özel kanunlarda ayrı bir dava süresi gösterilmişse, bu halde özel kanunda belirtilen süre esas alınır. Örneğin, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanununun 58. maddesine göre, ödeme emrine karşı açılacak davanın süresi, tebliğden itibaren yedi gündür. Ayrıca Vergi Usul Kanununun 41.maddesi de, götürü matrahlara karşı açılacak Vergi Davaları için on beş günlük bir süre öngörmüştür. Adresleri belli olmayan ilan yoluyla yapılan bildirimlerde süre, son ilan tarihini izleyen günden itibaren on beş gün sonra işlemeye başlar. İlanı gereken düzenleyici işlemlere karşı dava açma süresi ise, ilan tarihini izleyen günden itibaren işler. Dava açma süreleri hak düşürücü niteliktedir.